All posts filed under: yazılar

Mavi Bir Yürüyüş

I mavi bir yürüyüşiçinde beyaz baloncuklaryaşam emareliuzak içimdeydidışımda senelini versen titrer miydimtutuşan bedenimkalbim sendokununca ellerimuzak uzak´takalbimde sen II yıllar, yollar ve sensonra uzakyakınımdasındenizler kadarmavive dün gibibugünden önceyarından tezi yoksıcaksıcaklığınyürüyor tenime III sonsuzlukta bir günhemen yarınuzakta titreyen kalbimkırılganserenomi öncesinefesimnabız atışlarımbedenimdemirlemiş limanına fırtına yokuzakta ışıkumutsuzluktankabaran dalgalarsütliman rıhtımınagemisizdemirlemişler ne sen gittinne de benyürüyüş hala mavihala titriyor bedenim dönülmezlikten hemen öncene sen gitne de ben 10 Haziran 2010 – 10 Haziran 2018

Sustukça

Kahr ile revan olmuş yolların ortasında
bir beden sessizliğinde uzanmış tarih
ne seni yazar ne de beni
sustukça büyüyen bir yanlızlığın gölgesi gibi
büyütür korkuları

Sevgiliye gecikmiş bir mektup

Sonra fırtınasız bir günde güneşin tenimizi ısıttığını fark etmemiştik bile.
Eteklerinde turkuaz salınımlarla dolanan şehir renk cümbüşünü hâreliyordu.
Ve sen yürüyordun. Güneş ışınları saçlarında gözbebeklerime yansırken, kısık gözlerle mavimsi yürüyüşünü izliyordum.

Roboski

sürükleniyor bedenimüşüyor, üşüyoruztek tek ölmüyoruz çünküçoklu ölüm bizimkisisaysanızrakamlar ağlar bir Orhaniki Erkanüç Muhammeddört Bedranbeş Şivankörpe değil tüysüz bedenlerimizon üç değil derler yaşımızrakamlar ağlaraltı Savaşon dördünden sonrası da varyedi Celalsekiz Serhataramızdaki yaş farkı bir değil anlayın artıkdokuz Selahattinon Salihon bir Yükselon iki Bilalbıyıklarım yeni terlerdion yedinin güzelliği kimde var söyleyinon üç Aslanon dört Şerafettinon beş Mahsunon altı Cemalon yedi Vedatişte yıllar bir anda bitiveriron sekiz filinta bir bakıştır zamanaon sekiz Özcanon dokuz Salihve yoruldumve yorgunumyorgun bedenimdaha on dokuzundayirmi Şirvanyirmi bir Nevzatyirmi iki Cihanyirmi üç Ademben bir delikanlıyım zamanpeşinde koştuğum yaşam yirmisinde şimdiyirmi dört Fadılyirmi beş Hüseyinve saymakla bitmeyenleriz yirmi birindeyirmi altı Seyithanyirmi yedi Hamza Uzar biz çocukların hikayesisaymakla bitmezbedenlerimiz hala üşür çünküRoboski üşüryirmi sekiz Selamyirmi dokuz Mehmet Aliotuz Zeydanotuz bir Nadirotuz iki Hüsnüotuz üç Osmanotuz dört Selim Otuz dört, otuz dört çocuk 28 Aralık 2013

Belirsizlik, gölgeler ve gerçekleşen mucize: Bir Kalp Nakli Hikayesi – II –

Kül yangını bir ülkenin bağrında savruluşumuz uzun yıllar önce gerçekleşmişti.Bizi bu ülkeye savuran rüzgâr hangi mevsime aitti. Sürekli acıları yaşayan bir ülkenin yetim, öksüz çocukları gibiydik. Bağrında yaratıldığımız topraklar bizlerden çok uzaktaydı şimdi. Ve bizler savrulan bir kavmin trajedisini hep kendimizde taşıyacaktık. Sonra her acıdan tatmaya başladık yavaş yavaş. Sanki kardeştik onlarla. Her tattığımız acı yürek pınarlarımızı gözlerimizde dışarıya taşımıyordu artık. İçimizde büyüyen kuraklık bir vahaya dönüşüyordu. Biz bunun bilmiyorduk henüz. Yağmurlar bizi çoktan terk etmişlerdi oysa. Köklerimizi bıraktığımız topraklar artık gövdemize su taşımıyordu çünkü. Sevgilim, yaşam sevincim, geçip giden dakikaları ömrümden sayma.Solan her yaprak, her canlı, her duygu, her gidiş ve belki de her dönmeyiş düşünce dağarcığımı allak bullak etmek üzere… Koridorlar…uzun soğuk, gecenin bir yarısını bekleyen koridorlaruçup giden düşünce dünyamda arkama bakma isteğimi tetikliyorlar.Dönmek istiyorum, boynumu son bir kez çevirip boylu boyunca uzandığım yatağımda sana bakmak istiyorum, belki de son defa. Deniyorum, direniyorum, başaramıyorum…Başaramadım. Koridorlar sessiz ve soğuk. Üşüyorum. Çok üşüyorum.Sonra beni başka bir yatağa alıyorlar. Ameliyattan önceki son yatağa. Üşüdüğümü düşünen hemşire sıcacık bir yorgan getiriyor. Isınıyorum. Ve yeniden koridorlar boyunca yol …

Eksik Yazı ya da Çaysız Sohbetler

Birol Abi`ye Soluksuz bir hayat dilemiştim.Hırslar yok.Patikalar boyu yürümek vardı.Yol üstü çay sohbetleri dileğimiz.Uçurumlar çıkarsa yuvarlanmak neye yarar.Sırt çantamızda ne ilk yardım, ne su var mataramızda. İlk mola yerimizi belirledik; adını sen koy.Adını bilmediğimiz zaman dilimleri çıkacaktır karşımıza.Oysa yangınlardan kaçan bir coğrafya belirir belleğimizde. Anımsar dururuz ninelerimizin söylencelerini, başımız eğik. Belirsiz bir lisan belirir dağarcığımızda sonra, zorlanır tarih. Ve öyle kalırız. Büyür düşlerimiz, büyürüz. Sonra terk ettiklerinde bizi, vahasız bir çöl tadı kalır damağımızda. Susarız. Ve susarız. Kimsecikler duymaz ne bizi ne dalgaların dövüp hırçınlaştırdığı Zamanı. Boynumuz bükük düşeriz yollara yeniden. Ne bir dağ ne de patika. Soğuk su başları tutulmuş, yaz sıcağı kavruğu tenimiz paramparça. Bıçağın kesmediği derimiz sancır. Haramiler işbaşındadır. Sağımız solumuz zulüm, önümüz sürgün. Ne bekleyenimiz var artık, ne de gidilecek bir vaha. Uzağın içinde beliren vaha bize ait değildi. Biliyorduk. Ve öyle yürüdük.Yürüdükçe uzaklaşan, uzaklaştıkça kendimiz olduğumuz bir anafor belirledik. Trajediler çağı değildi sanki. Senfonisi önceden yazılmış berbat bir dönenceydi artık bizimkisi. Depremler yaşayan bir yürek düşünün şimdi. Hemen şimdi.Kolay mı enkazı kaldırılan bir bedenin yüreğine dokunmak. Hüküm 17 Ağustostan önce …

Oğul

Ethem Sarısülük için… Yolun ötesi şimdi görünmezkaldırımlar iner gökyüzündengöremezsin yine deah oğul bahtsız oğulmermi çekirdeği sancır tenimdeeğilen bir başdoğrulan bir gövde değildimyitip gitmenden önce sen geldin sen gittin 4 Temmuz 2013

Gördüm

Ah saçları belalı zaman, ah güzelimçaresizimdallarını göğe uzatan bir ağaç gördüm dünüşüyordusokuldum ısınmak içinürperdi kuş kapanı gözlerimmutluluk dedi sonraaçıldı gözlerimmasal peri’nin değilditılsım benim O zamanlar efsunluydu yaşamlarçağ yangınlarıduvar diplerinde büyüyen düşlerimiztoprak damlı tek odalarımıznenelerimizin dizlerinin diplerinde uyuklayan çocuk başlarımızbembeyaz düşler içinde yarınlara uyanırdık Önceleri ekmeğin anlamını bilmezdikkokusunu çok sonraları öğrendikbesmeleyle başlayan her seremoniardı arkası gelmeyen yaşam tekrarlarıağız dolusu küfürlerçocuk duyarlılığımızın hangi dağarcığında saklı şimdi Büyüdüktop oynamayı bıraktıkne masallar gerçek ne de gerçekler masal Berhava bir zamanın esintisi uzak’ta; gördümgeçip gidiyor, geçip gidiyor 26 Haziran 2013