yazılar

Eksik Yazı ya da Çaysız Sohbetler

Birol Abi`ye

Soluksuz bir hayat dilemiştim.
Hırslar yok.
Patikalar boyu yürümek vardı.
Yol üstü çay sohbetleri dileğimiz.
Uçurumlar çıkarsa yuvarlanmak neye yarar.
Sırt çantamızda ne ilk yardım, ne su var mataramızda.

İlk mola yerimizi belirledik; adını sen koy.
Adını bilmediğimiz zaman dilimleri çıkacaktır karşımıza.
Oysa yangınlardan kaçan bir coğrafya belirir belleğimizde. Anımsar dururuz ninelerimizin söylencelerini, başımız eğik. Belirsiz bir lisan belirir dağarcığımızda sonra, zorlanır tarih. Ve öyle kalırız. Büyür düşlerimiz, büyürüz. Sonra terk ettiklerinde bizi, vahasız bir çöl tadı kalır damağımızda. Susarız.

Ve susarız. Kimsecikler duymaz ne bizi ne dalgaların dövüp hırçınlaştırdığı Zamanı. Boynumuz bükük düşeriz yollara yeniden. Ne bir dağ ne de patika. Soğuk su başları tutulmuş, yaz sıcağı kavruğu tenimiz paramparça. Bıçağın kesmediği derimiz sancır. Haramiler işbaşındadır. Sağımız solumuz zulüm, önümüz sürgün. Ne bekleyenimiz var artık, ne de gidilecek bir vaha.

Uzağın içinde beliren vaha bize ait değildi. Biliyorduk. Ve öyle yürüdük.
Yürüdükçe uzaklaşan, uzaklaştıkça kendimiz olduğumuz bir anafor belirledik. Trajediler çağı değildi sanki. Senfonisi önceden yazılmış berbat bir dönenceydi artık bizimkisi.

Depremler yaşayan bir yürek düşünün şimdi. Hemen şimdi.
Kolay mı enkazı kaldırılan bir bedenin yüreğine dokunmak. Hüküm 17 Ağustostan önce miydi? Hangi beden enkazı kaldırılan depremin sesini duymazmış, söyle! Söyle sevgili Arkadaşım, bıçak yarası mı düşlerimizin gidemediği yer.

Bıçağın sırtı diyorum, deşsin tenimi. Acının her türlüsü kabulümdür. Hükmü kendinden mahkum bir sebep değilim çünkü. Gidemediğim her gerçeklik bana zulümdür. Gidemediğim her gerçeklik bana zulümdür. Sen yoksun, çünkü sen yoksun.
Yaşam böylesi bir şey olsa gerek, yoksa kabrine uğramadığımız güller neden dikenlerinden kanar.

Her yazı eksik, her çığlık yankısız, her uzak kimsesiz.
Tınıları diyordun Arı’nın, mutluluk böyle bir şey
Gülüşün önce çok sonraları gelirdi kahkahaların
Kırıktı bir yerlerin göstermezdin
Görmesini bilenler gelsin

Birlikte gidemediğimiz zamanlar kaldı
Düşleriyle sonbahardan önce
Sonrası bir melankoli derler
Ya da sabır
Bıraktığın yerler duruyor öylece
Sohbetsiz çaysız

Hemşinli kardeşler de gelmiş
Yaylalar perişan
Dersim derdik birlikte
Sohbetler koyulaşır, demlenir
Rize çayı tek tesellimiz

Yollar geride kaldı biz gidemedik
Yıllar geride kaldı seremonilerden sonra
Karadeniz hırçın; bilirdin ve kükrerdin
Biraz ekmek biraz sohbet biraz da insan derdin
Sohbetler koyulaşır, demlenir
Rize çayı tek tesellimiz

Böyle değildi aslında hikayemiz
Oysa yazılanlar kağıt üzerinde kalmaz
Zaman da solar, bilirsin
Ne bir sohbet ne de çay tesellimiz
Anılara sığınır kalır kalbimiz
Çaresiz, kimsesiz

Temmuz – Ağustos 2013